29 Ekim 2009 Perşembe

Pislikler etrafı sardıkça,ne bakasın gelir ne de...

Şimdi lafa nasıl başlanır,hım bugün 29 Ekim bayram kutlu olsun tabi de burayı cumhuriyet bayramı için kompozisyon yazın köşesine çevirmeye niyetim yok...
Lafını edeceğim varlıklara bir cinsiyet,bir özellik atfederek onları yüceltmek istemem ama bir şekilde tanımlamam gerekiyor.Ey bazı erkekler ve ey bazı kızlar -bu bazının içeriği birazdan tanımlanacak- siz neden dünyaya geldiniz?Size verilen oksijeni pisliğe çevirdiğiniz ruhuza yem olsun diye mi kullanıyorsunuz?Fiziki varlığı vücudunuzda bulunan -beyniniz- ama kendisiyle en ufak bağlantı kuramayan kişilikler,bana yaşama sebebinizi söyler misiniz?Açlık,susuzluk ve cinsellik işte bunlar ilkel bir insanın ilkel bir benliğin yegane ihtiyaçlarıdır.Üzerine koyabildiklerimiz olduğu sürece insana dönüşüyoruz.Sadece bunlardan ibaret olmaksa bir hayvanı dahi tanımlamaz -çünkü onların da gayet zeki davranışları,kültürleri,alışkanlıkları vardır -.Öyleyse bir insan kendini bu denli alçaltmayı nasıl başarır?Yürüyen zombiler demek daha doğru olur sanırım,çünkü zombiler bilinçse gelen bir dürtüyle yaşayan insanlara saldırırlar,düşünmezler,ruhları zaten yoktur...Bundan 5-6 yıl evvel herşey ne kadar da kolaydı,dünya daha saftı benim için,içinde amacı olan insanlar vardı,herkes birşeyler için çabalardı vs vs.Şimdi her yıl daha da zorlaştığını farkediyorum ,yani etrafıma bakınca gördüğüm boş yaşamlar gittikçe daha çok gözüme batıyor,nasıl bir bataklığa bakarsınız ve inceledikçe içindeki böcekleri görür,pis kokuları duyarsınız ve o balçıktan tiksinirsiniz işte böyle geliyor.Yunus Emre geldi aklıma işte o insan sevgisine ulaşmış ne takdire şayan bir zaat imiş,oysa ben bunu yapamam böyle insanları nasıl severim.Kendilerine bahşedilen yaşamı çöplük gibi kullanan bir insan,insan mıdır ki?Cinsiyet ayrımı yapmadığımın farkındasınız değil mi?Çünkü keşmekeş bu tanımladığım alanda her cinsten var.
Bugün okuduğum bir kitapta -psikoloji hocasının biraz yaptırımla okumaya zorladığı ama iyiki yaptığı- bir psikiyatrın toplama kampına düştükten sonra yaşadıkları ve geçirdiği evrelerden bahsediyordu.Ve şuna benzer birşeyler söylemişti:Bir insan ancak ruhsal varlığını koruduğu sürece vardı ve bu insanlık dışı koşullar altında bile bunu başarmak mümkündü,işte ruhu zayıf olan insanlar kendilerini kaybediyor ve bir hayvandan farkı kalmıyordu,hayatta bir amacı yoktu,varlığının tek başına önemli olduğunu asla düşünmüyordu.Tabi ben bu cümleleri biraz yonttum yani o kamp arkadaşlarını direkt itham etmedi ben yukarıda bahsettiğim tipleri itham etmek için bu şekle soktum.
Beyin öyle garip bir şey ki ne kadar taze olursa olsun onu köşeye attınız mı kokmaya başlıyor,çürüyor ve onu tekrar çalıştırmak herzamankinden güç oluyor.Bunu yapmayın lütfen onu kullanın,ne yaparsınız nasıl yaparsınız bilmem ama onu kullanın.İster kitap okuyun,ister bilmem ne okuluna gidin,ister evde oturup kendi üzerinize düşünün ,tecrübe edinin ,olgunlaştıracak işlerde çalışın vs vs her nasılsa bilmiyorum işte sadece etrafınıza zarar vermeyi bırakın artık,görmüyor musunuz bu şekilde bir pislikten farkınız yok!!!

25 Ekim 2009 Pazar

YAŞ ve Yaşlı ,Genç ve Nankör

Bu yazı gecikti aslında Cuma gecesi yazacaktım .Yorgun argın düşmüşüm yatağa fırsatım olmamış o yüzden.Her neyse değişik bir gündü o...Çevremde yaşıtlar değil yaşlılar vardı.Sırf derisi buruştu diye yaşlı damgası yiyenler,aklımı utanıp cebime koyduğum zekasından korkulan insanlar,gülüyor diye dışlanmış mutsuzluğumuza nanik yapan insanlar...İlk Mustafa amca çekti dikkatimizi,bir avuç kişi darülacizacizenin ferah bahçesinde.Belediye emeklisiymiş.Pek bir memnun oldu bizi görünce ,başladı hikayesini anlatmaya.Kulaklarımızın pası silindi,tanımadan da güvenip kendini,derdini anlatabiliyor,sırf dinlemenizi ilaç sayabiliyormuş insan.Varmış yani böyle insan.Oradan radyolu ibrahim amcaya geçiyoruz,az uzağındaki Mustafa amcadan şikayeti var,sakalı var konuşur durur ama burada inanç burada diyor gögsünü gösterip.Çalan türküyü kim söylüyor diyoruz,bilmiyorum diyor ,güzel mi diyoruz bilmem diyor konuşamıyorum onu dinliyorum.Ses telleri alınmış çünkü kısık sesle anlatıyor.Selam amcaymış birinin adı da selam veriyor önce selamımızı alır almaz ağlar gibi oluyor ve uzaklaşıyor yanımızdan.Kantine giriyoruz selamün aleyküm ağalar diye, bir tanesi el öptürmüyor yaşlı mıyım diye.Benden kalem istiyor o amca dolma kalem diyor,bir dolma kalem versen de hatıra kalsa.Ah diyorum kırtasiye olaydı da yanımda vereydim ama yok işte.Çantamın derinliklerinde mor yazan yeşil kapaklı -evvelden yeşilinkini mora morunkini yeşile takmışım- bir tükenmez geçiyor elime,bu olur mu diyorum,olur diyor neşeyle.Şimdi bendek, mor kapaklı yeşil kaleme bakınca hep o anı hatırlarım biliyorum.Bir amca gazete okuyor,bulmaca çözer misin diyoruz,yo nerdee şurada konuştuğumu öbür tarafta unutuyorum,onu nasıl yapayım diyor,hem zaten bulmacadan anlamazdım.Bir teyze dışardan sesleniyor su al bana diye.Bir sıcak su veriyorum eline ,hayır diyor soğuk olsun.Soğuk getiriyorum ,sağol diyor.Meğer ben suyu alırken arkamdan amcalar yine aldırıyorsun suyu seni gidi demişler.Keşke insanlar birbirini sadece 2 kuruşluk su için kandırsalardı ...

Mavi gözlü bir amcam var ki sormayın.Adı Halil ama akıllara zarar.Yaşı için iki yedi diyor -77-.Yandaki Dominic amcadan ismini zor öğreniyoruz çünkü nasılsa söyleyemezsiniz diyor.Fedon'la kardeş çocuklarıymış,buraya yedi yıl evvel gelmiş,hiç birşeyi de yok ayrıca filinta gibi giyinmiş,genç bir Karaca gibi.Ben ondan daha mutluyum o pisliğin içinde diyor...Haklıdır diyoruz...Gidesimiz gelmiyor Halil ve Dominic amcamızın yanından.Halil amca siz gelince dünyamız genişliyor,sanki bizim oluyor diyor.Sizinkini bilmem ama demeyi de unutmuyor.Bizimki de öyle emin olsun.Babamdan beş yaş büyüğüm diye de bir bilmece salıveriyor ortalığa,haydi bakalım taze beyinler bulun diyor.Sonra kıyamıyor,babam öldüğünde 72 yaşındaydı ben 77 diyor.Ömür gibi adam yani.Arkadaşın biri hatırlatıyor ki ziyaret saati doluyormuş.Son bir gruba daha uğruyoruz.Pke bir beyefendi olan Mehmet abi -ona amca demeye gönlüm el vermedi- zamanın prodüktör amiri.Yaşlanınca attılar beni aralarından diyor.Oysa gençsiniz diyoruz.Tcerübe diyor,bu insanları korkutur kimse kendinden üstününü istemez,haklar onu.Doğru diyor...Mehmet abi yani Mehmet Konca bize film yaşamından bahsediyor.Rüştü Asyalı -keloğlan- diyor pek efendi adamdı...Sohbetimizi kısa kesmek zorunda kalıyoruz.Gelin beni bulun diyor şu katta,çağırırlar,her türlü yardımcı olurum size...Daha kimlerle karşılaşıyoruz da kalamıyoruz fazla,yine gelmek ümidimiz...Bir amcamda da bahsetmezdem olmaz dört çocuğu var imiş ve 11 torunu,biri de gelmedi diyor yıllardır...Onu avutsak da bizim de içimiz acıyor.Torunları oluyoruz onların çocukları,kardeşleri,en sevdikleri ama en çok göremedikleri...Yinede iyi bakılıyoruz diyor hepsi,işte bu sevindirici...Her bakım evi böyle midir?Sanmıyorum filmlere konu olan,haberlerde görüp insan olamaz bunu yapanlar dediklerimizi hatırlayınca...
Oraya gitmeden şunu dedim birlikte gelen kuzenime,belki de biz de birgün böyle olacağımız için çekiniyoruz onları görmeye,kendi geleceğimizi görmeye korkuyoruz...Haklıydım da...Yine de şu var beynimde yankılanan güzel işşer yaptıysan,hayatında anlatacağın iki satırın varsa ömrün bitmemiştir.Sonrakiler için de varsındır.Bir de gülücük kondurabiliyorsan yüzüne senden alası,senden makbulü yok hayatta.Senin hayatın bitmedi,Mustafa amcanın dediği gibi sadece kiradaydık asıl evimize gideceğiz...

20 Ekim 2009 Salı

Bezgin bekir

Suratımın gülmediğini söylüyorlar bu ara...Doğrudur,ben de çözemedim neden...En güldüğümse eski hocalarımdan birinin noldu sana yaşlandın mı demesiydi...Henüz değil sadece bir şeylere ihtiyacım var...Hayatım tv gibi her kanal var ama renkli göstermesine ihtiyacım var...Peki bu neyle olur?Hımm bu eti püsküütü anlatmak kadar kolay değil -çayda,kahvaltıda yenir...-.Sadece bulduğumda anlayabilirim ve bulduğumda kaybetmek istemem.Çok,çok kıymet vermek ve sakınmak onu ...Olur mu ki?

18 Ekim 2009 Pazar

Şiirli yazı...

Karanlıktır maden kuyusu,
Ama içinde mumlar yanar,
Gece karanlıktır,kapkaranlıktır
Ne ki ,içinde yıldızlar ışıldar.
İnsan ruhu da karanlıktır.
Hem içinde ne mum yanar,ne yıldız parlar.
Sen ey ,ışığım diye
İleri atılan zavallı us!
Gerçekten ışıksan
Buyur kılavuzluk et
Tek adımcık olsun yol göster!
Öte dünya perdesini kaldır
Ölümü aydınlat demiyorum sana.


İşte böyle demiş Macar şair S.Petöfi.Kendisine çiçek pasajında yahu benim niye şiir kitaplarım yok derken rastgele buldum.Bazı milli şiirleriyle haklı olarak bütünleşemesem de ,beğendiklerim de olmuş ki işaretlemişim kitabından.Şimdi adama haksızlık olmasın o güzel yazıyordur da bana uyan bazısı olmuş diyelim...Yukarıdaki de gayet iyi değil mi? Bazen artık bütün sözler söylenmiştir ve ne yazarsam yazayım ya taklit olur ya da bir şeye benzemez gibi geliyor.Sıradan kelimelerin yerleriyle oynayıp orjinal şeyler çıkartanlara hayranım o yüzden.
Yine de gençliğimde şunları da yazmıştım işte deyip yanımdakine böbürlenebileceğim bir kaç satırım olsun isterdim.Hala gençlik sınırlarının en taze yerindeyken ,gerçek bir kaç dize yaratabilmek için ne yapmalı?Şu ilhamiyi çağırmak gerek sanırım.Yalnız o her nasılsa mutsuz ya da mutsuzluğun çizgisinde dolananlara daha sık gelirmiş diye duydum.Kolay mutsuz olurum ben gerçi - hemen mutlu olabildiğim gibi-,öyleyse transit de olsa geçiversin yanımdan olmaz mı ki?
Bu arada hem hiç işim yok ,hem de çok meşgulüm...Hem çok yalnızım,hem yalnızlığın adını hatırlamıyorum şuan ...Ne o, ne o olmak ,sanırım ,sanırım şımarıklık denen şey bu...Neyse ne ,kaçasım geldi yine bu sayfadan,sıkıldım.Gidiyorum , gittim bile...

17 Ekim 2009 Cumartesi

sinek ısırığı kaşınmaz derler ya bazen kaşınmalı...

Gecenin bu köründe benimle hoş bir sohbete dahil olup,o sinek ısırığını kaşıyan arkadaşıma teşekkür edeyim önce.Sinek ısırır,farketmezsin,ufacık bir kaşıntı hissedersin,kaşırsın ve küçük bir şişlik olur,kaşındıkça şiddetlenir ,o şişlik de büyür ,yalnııız o kaşıma evresi pek tatlıdır,daha da daha da dersin.Kendini durduramazsın.Konu mu ne?Tabiki sinek ısırığı değil,duygu ısırığı onun adı yada daha özel adlı bir şey ısırığı ...Kaşısam dert ,kaşımasam binbir dert.Henüz kanatıcak kadar şişmedi gerçi ...Napsam ki...Saat de geç olmuş umrumda mı gerçi uykum olmasa ama var işte...Bir yandan yok da ...Hayal etmek istiyorum ama edersem de olmaz...Olsun ben hayaller durağında bir ineyim,baktım olmadı oradan 97 R ye biner ve rüyalar durağına giderim.Orada herkese yer var ne de olsa.Geç kalırsam ayakta kalırım ,gideyim o yüzden...Söylemeden edemeyeceğim bakışına hayranım demek istiyorum rüyamda .Kime mi hımmm o beni bilmez,ben de onu ,böylesi bir özne üzerinden muzdaribim o nedenle isimler fazlalık.Kapatalım,kapatalım,herşey yerinde kalsın...Hey sıramı kapmasana kardeşim ben durakta oturuyordum ! He a pardon veda etmedim,elveda...

16 Ekim 2009 Cuma

bu işte bir yenik var, bit yeniği ...

Başlık bulma serüvenim ilginç bu blog da sadece yazıma nasıl başlayacağımı düşünüyorum ve alakalı -alakasız aklıma ilk 10 saniyede gelen başlığı yapıştırıyorum.Neyse bugün bir zat-ı muhteremden bahsetmek istedim.Kiremitçi'den ...Hani şair,pek ünlü gerçi neyine yazıyorsam.Neyse o yerinde ünlülüğünü katmerleyedursun ,ben de yazıma devam edeyim.Hee şimdi buldum başlık da esinleme yapmışım aslında ''bu işte bir yalnızlık var'' diye bir kitabı var ya ondan.Daha yeni başladım ,aslında kış günleri için mükemmele benziyor hani benim o ünlü kahveli,yalnız gecelerim için birebir.Soğukkanlı ,az sesli ama içi ses dolu insanlara hayranlık duyduğum gibi böyle kitaplar da hoşuma gidiyor.Aslında Kiremitçi efendi'yi okuyacağım aklıma gelmezdi.Ruhum romantik etkilere açıktır amma okumazdım işte.Hatta lisedeyken o adama deli olan bir arkadaşım vardı,bir gün biz de otururken sıkılmadan koca bir elektro(!) mektup bile yazmıştı ona.Ulaştı mı meçhul tabi.Neyse işte o zamanlar bu tür fanatizmlerden haz etmezdim ..Kiremit Bey'in İclal ile arası iyiydi o zamanlar sonra askere mi gitmiş ne yapmış,kadını bırakmış körolasıca.Gerçi İclal de eski kocasını bırakmamış mıydı yoksa yine mi bırakılmıştı.Neyse canım bu konuda farazi konuşuyorum zaten bir şey bildiğim yok.Bazen aklıma gelir ,hani yazarlar yaşadıklarından pek bir beslenirler ya kimi sömürme derecesine gelip aynen kopyalar ya hayatını sanatına.Heh işte o yüzden hayatına giren insanlara acırım bazen.Aklımda şöyle bir süreç canlanır ve yazarın düşündükleri geçer :
Hani şöyle bir aşık olayım bakayım,sonra biraz gider dört teker ,sonra tek teker patlar ,pamuk ipliğiyle duruyor ilişki derken biter, şöyle bir yalnızlığa batayım ,ohh burası bataklık gibi sinek ,böcek heh en önemlisi de anılar ve onlar üzerine olanlar yığılsın dibime ve ohh malzemeler hazır haydi bismillah yazıyoruuuummm! der...Belki saçma gibi gözüküyor ama cidden yahu şairlere,yazarlara bir yakından bakmak lazım.Mesela adını hatırlayamadıklarımdan bir tanesi ben aşık olmayı severim,kadınları severim falan diyordu.Yazdığı kitapta da aşklarından bahsetmiş,yok efendim hepsi ayrı ayrı hayatına renk katmış, hepsine ayrı ayrı teşekkür edermiş.Böyle de insan kendini değersiz hisseder adamın kitabında yaw.Sanki adamın dükkanı var da ,kadınlarda vitrinde gelip geçen eşyalar...Sağolsun tabi en azından varlıklarını kabul etmiş...
Yaz bitmeden evvel Nazım'ın aşkını okumuştum ,vay be vuu ne aşk derken, yıllardan sonra pat bırakıvermişti kızı başka biri için,sonra o başka biri de ona yüz vermemişti de kürkçü dükkanına dönmek istemiş amma bizim kızımız pek de saftirik çıkmamıştı hani.Bazen insan böyle hayatın diyor...Yani gerisini de diyor da ben yazmıyorum.Edepliyimdir canım yazarken amaaa beynimde birine dibine kadar saydırma hakkını saklı tutarım.Ne diyecektim ben ,heh ne bu yaw nolacak ?Ne ne olacak bak ben de unuttum şimdi.Annemin yüzünden koltuk da uykuya dalıp aniden sıçreyıverdi,hem kendi ödüyle benimkini de patlattı.Kötü rüya gördü heralde ,ablan nerede ,naptı deyip duruyordu.Cevap verdim:nerede olabilir anne,odasında...Olmadı işte kafam dağıldı,yanyana gelmiş birkaç cümle çıkacaktı düzenli onlar da geri gitti,beynim burnunu çekmiş gibi oldu.Keseyim o zaman belki devam ederim sonra ama unuturum ya ben ,olsun yaw yer benim ,kalem benim.Benim üzülen benim,parasız benim,benim o benim vs vs Saçmalama dile gelince kalem kaçar,ben de kalemi kovalamaya ,haydi eyvallah...

15 Ekim 2009 Perşembe

Trash metal yapmayın beni deli etmeyin!

Bu başlığı böyle yaptım , şimdi geçen trash metali ,traşa çevirip dalga geçmiştim yazıvereyim dedim yoksa Türkçemizle oynadığımdan değil.Severim çünkü dilimi.Neyse şimdi milli duygular bir köşede dursun da yazacağımı yazayım.

Bilmem kaç küsür insan tanıdım,kaç farklı ortamda bulundum,bilmem kaç tane arkadaşım oldu ve olmakta...Yalnııız birbirinin aynı olan iki insana denk gelmedim bunlar arasında belki bir kaç tanesinin huyu tutardı ama denk olan yok.E bu böyleyse ben insanları anlarım,yok insan sarrafıyım vs lafları nasıl gerçeklik buluyor.Yani matematikte belli problem tipleri vardır misal onları bildin mi bir kaç istisna dışında bütün problemleri çözersin.Pratik yaptıkça henüz bilmediklerini yapmaya potansiyelin artar.Amma velakiiin insanlar üzerinde benzeri bir durum bile söz konusu değil.Düşünüyorum,bir kaç insanı tanımaya özellikle yoğunlaşsam,bu ancak diğerlerine daha az önem vermeme ya da daha az tanımama yol açardı.Nedir bunun çıkışı o zaman?İnsan neden beklenmedik eylemler ve durumların ustası?Bilmiyorum işte ondan soruyorum.Her seferinde birinin bilmem nesinden canın yanacak da aha bunu tanıdım bu insan zararlı,şu bana yardım etti bu iyi niyetli vs vs.Hep böyle somut örnekler mi arayacağız?Olmaz işte böyle olmazzzz...Alınlarında yazıverse belirgin özellikleri ,ekstrem yapabilecekleri iyilik ya da kötülükler,niyet ya da niyetler değil mi?Kendimi ti'ye aldım da,en kötü ihtimal yalan söyler o da anca babası niye geç geldin diyince dersim uzun sürdü demek şeklinde.Bu beni kötülükten kurtarır mıydı? Demeye çalıştığım insanın niyeti,düşünceleri paralelindedir eylemleri ama bu niyetleri tek başına eylemler anlatmaz.Buna kadir olamaz yani.Herneyse yahu kısa keseyim bugün bu öylesine bi beyin jimnastiği olarak kalsın,zaten okula gideceğim ,97M beni bekler...Haydi eyvallah...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Bir garip haller,bu yazı okunmaz....

Pazar günü diyecektim ama artık değilmiş.Pek bir gece olmuş ve pek bir uykum gelmiş.Saatlerdir bir şeyler okuyorum ,kafa yoruyorum,yazıyorum vs .Zorla değil tabi canım istemese yerimden oynamam.Her neyse demek istediğim yorgunluğum ondan olsa gerek.Duygusal olaraksa nötr bir saçmalıktayım.Mök gibi desem değil,harika desem hiç değil.Neyse bu konuyu fazla batırmadan kapatmak yerinde.Ne desem bir yere gider,işin garibi hem gitsin hem de hiç gitmemiş gibi dursunlar istiyorum.Bir yandan birinin kafasını yarıp diğer yandan canı yanmasın istemek gibi bişi aslında bu da neyse.Sinirlendiğimde bir acayip olurum hep.Ya susarım ya da saçmalarım.Birincisi daha mantıklı gerçi.Peki niye söyledim şimdi bunu hem gitsin hem gitmesin diye işte.Tarafsız gözüken taraflılık hikayesi misali yazıyorum olanları.İçine gizliyorum anlatmak istediklerimi yazılarımın,eğer beni anlama gözlüğü varsa aşikar çekip alabiliyor içinden insan.Yoksa da mök gibi kalıyor ya da yanlış anlıyor işte.Diyeceksininiz ki pek bir halt mısın sanki?Yok canım öyle diyen oldu mu?Herkes az biraz biryerinden bir halttır belki o ayrı da kasteddiğim anlamda matah biri değilim kabul.Yine de anlaşılamamam mümkün değil mi?Aman neyse susasım geldi,beynimde tartışmaya başladım çünkü bir şeyleri,buraya yazmama gerek kalmadı. Nötrlükten çıkıp başka bir şey mi oluyorum ne?Yok,yok susacaktım ben bugün yazmak yok bunları.Saat de geç oldu ,kanlı gözler dinlensin sabaha balon gibi olmasın madem.İyi geceler ,iyi geceler,iyi geceler...

11 Ekim 2009 Pazar

Bir kız kalktı rüyadan,sanki düştü dünyadan

Sabahın köründe yazasım geldi bugün .Saati kurmuştum ,normalde hemen uyanırım ama bugün kanter içinde zar zor kendime geldim.Sanırım çıktığım rüyanın etkisiydi bu. Aynı mekan ,aynı insanlar ama içeriği daha çok dram.Nedense en çok konuşmak istediğim kişiye selam bile veremiyorum -bari o verseydi- ve onun yanında duran güvendiğim bir kızsa sadece ufak ufak kahkaha atıyor.Lavaboya gidiyorum çünkü o uyandığım mahmur halimdeymişim ve o kişiye öyle gözükmek istemiyormuşum.Merdivenlerden iniyorum ama duyduğum seslerle duraksıyorum.Kahkaha sesleri.O kişi ve arkadaşıma ait.Bir an ne dediklerini anlar gibi oluyorum ,beynimde sadece kızın güvenime ihanet ettiği ve bende sır olan bir şeyi o kişiye aktardığı düşüncesi beliriyor ve bana güldüklerini hissediyorum.Daha acı hislerime gülüyorlar.Arkamı dönmek istemiyorum ve o garip merdivenlerin ardından sadece mahvolmuş şekilde yürüyorum.Son hatırladığım yıkılmış olduğum,o kız bunu bana nasıl yapar vs vs...Neden bu bir dram sorusu var tabi.Nedeni kişilerin ve durumun gerçek olması.Bana gülmelerinden bahsetmiyorum tabi ama şu sır meselesi.Aslında kıza söylediğime göre belki de sır değil aşikardı ama neyse...Geçti gitti rüyam da olan cesaretime oldu şimdi bir engel daha kazandım hadi hayırlı olsun.

Kafam karışık bir kaç gündür ne düşünsem,ne hissetsem ...Bazen inanılmaz fesat olduğumu düşünüyorum he bir de bencil ve hayalperest...Olayları istediğim gibi görmede üstüme yoktur.Hatta bir de istediğim gibi gördüğüm şeylerle havalara bile uçma ihtimalim vardır.Tek korkumsa gerçeklerin arasında bodoslamak.Bu sefer istediğim gerçek olsa olmaz mı?O olursa bir daha böyle şeyler yapmayacağım söz.Tamam hemen melek olamam ama denerim en azından ,cidden yaparım bunu....

10 Ekim 2009 Cumartesi

Anı Hortlatma operasyonu 001

Nevet bu başlık gayet uygun düşüncelerime sanırım.Dün anılarım o kadar net bir biçimde gözümün önüne geldi ki ne yapacağımı şaşırdım.Tabi bunun daha önce bahsettiğim akbabalarla alakası yok yani mesele o değil. Yıllar geçer sonra kendine bakarsın,geçmişinde olanlara bakarsın neler değişmiş diye ya aynen öyleydi tabi biz 60 yaşına gelmiş bastonlu nine ya da dedeler değildik ama yılların -lar kısmına 5 yıldan fazla girdi mi ,o artık heee şöyle şöyleydik o zaman dediğiniz bir kıvama gelmiş sayılıyor.Hani tarih olayının üzerinden 50 yıl geçmesi gerekir davası var ya o hesap.Neyse zırva kısmını erken kapatayım,anılar korkutur beni genelde.Hele de mutlu olduğum,eğlendiğim zamanlar varsa daha çok.Sanki bir daha onlara dokunmak ,o anları yaşamak mümkün değilmiş gibi gelir.Unutma yoluna gittiğimde olur,rafa kaldırıp beklettiğim de.İşte ikincisiydi yaptığım.Çocuktum o zamanlar ya da yeni çocukluktan çıkma çabalarında.Belki de o yüzden saklamışımdır.İnsan zaten bol bol pişmanlık,acı vs yaşadıktan sonra unutma diye bir işlevi olduğunu hatırlayıp işine gelince kullanıyor.Oysa filizken ,hayatında bu tür şeyler olmamışken gerek yoktur.
İsim versem mi acaba, zaten okuyucularım o kadar az ki bu bir kamu paylaşması olmazdı o yüzden verebilirim.İlk başta Merve vardı,onunla son dönemde görüşememek dışında daha öncesi bağlantımız vardı ,ah ne kadar değişmissin ,şunun şu olmuş muhabbeti olmadı o yüzden.Yine de aynı şekilde anlaşabildiğimizi farketmek mutluluk verici.Merve'nin gülüşü de öyle ,hep gül emi...Diğeri ise Ali ,ah Ali ah çok çektim ondan.Bu sayede pek bir hareket ,renk gelse de hayatıma ondan öç alma hakkım her zaman saklıdır.Onun deyimiyle ozanlar gibi atışacaktık buluşunca ama doğrusu geçmişle yüzleşmekten vakit kalmadı.Bilmiyorum iyi de oldu belki.Değişmediğimi bilmek güzel her ne kadar o hep yüzde elli kötüye yordurma payı bıraksa da...O da değişmemiş ,yani aynı Ali ruhunda ama keşke yıllar geçmeseydi...Neyse sonuçta üçümüzün bir araya gelmesi süper oldu.Bu kadar gülmemiştim uzun zamandır.Midemdeki kramplar bile hey biz de içerde boğuluyorduk,midende tepinebiliriz artık diye sevinçten uçtular.Bu yazımı okuyup gülerler mi bana acep ?Bilmem farketmez.Ayrıca ben ayrı bir şeyden bahsedecektim , yani bahsedeceğim şey insanın zayıflığıyla alakalı bir şeydi ama ellerim direkt bunları yazmaya başladı.Neyse o da başka bir başlığa kalsın . Ana fikrimiz şu olsun: büyümedim,büyümeyeceğim kahretsin büyümüş olmak çok acı...

9 Ekim 2009 Cuma

Akbabalar anılara saldırmaz ,onları önünüze atar...

Anılar ...Zamanın bir yerinde gerçek olan yaşanmışlıklar...Yaşanırken birkaç dakika sonra anıya dönüşeceğinden emin olunan anlar vardır , hani o kadar güzel ki hiç bitmesin dediğiniz ve o anın içinde yapışıp kalmak isteğiniz olur,işte sonradan insanın en çok canını yakan anılar bu tür zamanların içinden seçilir.Akbabalar -histerik ruhunuz,zayıf kişiliğiniz ya da ya da herneyse onlar...- , duyularınıza,aklınıza ,ruhunuza işleyen anları diğerlerinden ayıklar,koca bir pirinç yığınında dikkat çeken şey ancak içindeki taşlar olur ya onun gibi seçer seçer ve ayrı bir yere koyar . Henüz geçmişe eklenmemişken ve henüz hangi nokta olduğumuzu farkedemezken sorun yoktur.O taşlar bir kenarda durur.Ne zaman ki o anılar artık elimize alıp sevemeyeceğimiz,canladırdığımızda içimizi yakan şeyler olur işte o zaman işte o zaman akbabalar gelir.Sizin iyice çökmenizi bekler.Sonra tıpkı dolu gibi yağdırmaya başlar anılarınızı üzerinizden.Her biri ayrı yerinizi acıtır çarptığında,vücudunuz kan içinde kalmaya başlar,yine de bir kaç tanesini avucunuza almak istersiniz,yakalamak...Nafile çünkü onlar elinizi de yaralar,o kadar hızlı ve şiddetle düşerler ki...Dolu yağmuru bittiğinde ,ölüm ve yaşamın ne olduğu hakkında fikriniz yoktur...Hangisinin çizgisine daha yakın olduğunuzu da...Ne yaşamak ne ölmek cazip gelir o yüzden...Bir süre sonra bitti der ve yolunuza devam edersiniz,yaralarınız iyileşmeye başlar.İzlere bakıp gülümser ve onları da geçmişe itersiniz beyninizde.Mutlu olduğunuz daha doğrusu öle sandığınız zamanlar gelir,tam kahkanın en güzelini basacakken,bir anı yanınızdan süzülür.İlk önce gözüm mü puslandı dersiniz,görme güçlüğü çekersiniz.Sonra vücudunuz ve ruhunuz o anıyı keskin biçimde hissetmeye ve asit gibi sizi yakmaya başlar.İşte dolu yağmurunun ikincisi ve en acılısı...Yaralanan yerlere tekrar yenileri eklenir.Bu sefer kurtulmak ne zordur.En iyisi olduğum yerde kalmak dersiniz,geçene kadar beklemek.Akbabalar halinize güler,sizi serbest bırakmış gibi yapar ama ne zaman yürümeye karar verseniz alarma geçer ve yeniden saldırıya başlarlar...Ta ki kan revan içinde kalan sadece vücudunuz değil,ruhunuz,düşünceleriniz oluncaya kadar...Zaten sonra sizle işleri biter...Arafta bulursunuz zamanla,ne geçmişe ne geleceğe dokunabildiğiniz,hatalarınızın kefaretini ödemek istediğiniz ama sizi cennete götürmeyecek yer...Bu araftan sizi anca umut kurtarır.İyi şeyler olabileceğine dair umut...Zaten yaşama sebebi de budur her zaman bir parça umut sonraki adıma ivme verir,geleceğe yürütür...Sonu bataklığa mı çıkar bu adımların bilinmez ama öyle bile olsa sonrası hep vardır ve biz akbabaların gözetiminden ancak umutla kurtuluruz.Nasılsa kurbanları çoktur,yaşamaya nedeniniz çoğaldıkça onlar için işe yaramaz çöpler olursunuz...Artık hayatınıza bakabilirsiniz...

5 Ekim 2009 Pazartesi

geçmiş bugünden kopar mı?

Tüm dersde tarihten söz ettik ,geçmiş ve bugün arasındaki ilişkiden,hangi olaylar olguya dönüşür vs vs.Bunlar bilimsel şeylerdi tabi,şimdiyse kendi hayatım üstüne düşünüyorum.Kendi tarihim üzerine ...Neleri dönüm noktam yapıyorum? Neleri silip atıyorum?Nelerden kopamıyorum?İşte sonuncusu bana en çok koyanı belki.Çünkü seçtiğim geçmiş dilimi ve kişisi beni inanılmaz etkilediyse bu o parçaları artık geçmiş olsalar da hayatımdan atamayacağım anlamına gelir.En azından tamamiyle...O parçaların hala kokusunu almak,belki duyarsızlaşmak ve bu şekilde dayanmak ama yine de özlemin küllenmiş sancılara dönüşmesini hissetmek taa içinde. Geçmişimle sadece 2 mm vardı aramda.Dokunsam elim boşluğa düşerdi mutlak.Görmezlikten geldim bu yüzden.Biliyordum kendine yalan söylemenin daha acıttığını.Geçmişimi her gördüğümde içimdeki cız sesini bastıramıyorum,can çekişiyor sanki.Geçmişin duyarsızlığını görmekse ancak taşlaşmama sebep olur,kanayarak taşlaşmaya.Yine de gülüyor gözüküyorum,hiç yaşanmamış gibi salınıyorum ortalık da.Geçmişim yanımdan geçerken zaman duruyor içimde,kafamda,düşüncelerimde ama kukla gibi hareket etmeye devam ediyorum.Çünkü geçmişimin bana gülmesini istemiyorum,bana acımasını istemiyorum.Sadece benim özlediğim gibi özlemesini istemiştim eskiden.Geçmişimin beni özlemesini ve kendi geçmişinden pişmanlık duymasını.Hala oyuncağı elinden alınınca zr zır ağlayan çocuklar gibi ruhum,geçmişini görüncü inliyor,ağlıyor ama ben bir şey yapamam ben hiç birşey yapamam.Ona sus da diyemem yeterince dedim zaten artık aldırmıyorum.Sızlasın dursun elbet susar.Bugünüm geçmişimden elbet kurtulur ve ruhum derin bir iç çekerek hafızasını kaybeder...

4 Ekim 2009 Pazar

yine gece oldu işte ...o sırasını hiç kaptırmaz ki

Gece oldu...Bugün ay yok ama...Ayın evrelerini bilirim de ne zamana denk geldiklerini bilmem.Balkona çıkarım aaa yarım ay ,aaa dolunay,aaa ay kaybolmuş şeklinde biliyorum dediysem de.Yine de ilkokulda hatırlıyorum hocamız ödev vermişti.Bir ay boyunca ayın hareketlerini takip edecektik ve defterimize hergün bir tane evresini çizecektik.Aradan bir ay geçti ve ben ne yaptım,ne yapacağım ödevi falan çoktan unuttum tabi ki.Notlarım hep 5'ti ama hem sınavları ,hem de ödevi hep unutur ve son ana bırakırdım.Neyse hoca başladı kontrol etmeye ön sıralardan -Allah'tan o zamanlar kızlar arasında boyum uzun diye arka sıralara geçmiştim-,tabi sınıfta bir duruşumuz da var ödevini yapmamış damgasını da yediremiyorum ,başladım sırayla çizmeye hemen nasılsa belli başta yok sonra yavaş yavaş oluşuyor sonra yine yavaş yavaş azalıyor ve kayboluyor.Tabi ki yırtmıştım paçayı.Sınavlara,hocalarıma,anne-babamın görüşlerine hep önem verdim şimdiye kadar ki okul hayatımda,nitekim bekletilerin karşılığını da verdim ama şu düzenli olmayı bir beceremedim.İlkokulda neyse , şimdide o hala, ilk iki gün manyak defter tutarım sonra ne ben defteri görürüm ne o beni görürse tanır.Haa manyak güzel yazarım hatta el yazım da güzeldir ama sorsan yazar mısın ancak kafama esecek de şöyle şiir vs yazarsam öyle yoksa kargacık burgacık derken sınav dönemim not fotokobilerine sermaye yüklemekle geçer.Şu da var ki sırf bu yüzden ağustos böceği muamelesi görüyorum üniversitede ,sen not alma,sen kasma sınav dönemi görürüz diye bakıyorlar.Hatta açık açık söyleyenler de var ama desen ders de mantıklı laf eden ilk beşi say oradayım,ortalamada say oraya bile talibimdir .Annem yavaş atın çiftesi pek olur derdi pek uymadı buraya ama söleyiverdim.Bu arada pek şişirdim kendimi herhalde zaten öyle ufacık değilim sığmayacağım bir yere.
Kendime anlam veremiyorum.Tembelim desem onu da diyemem yok tersi desem o da değil.Misal geç kalkmaktan nefret ederim,tatil günü de olsa işim gücüm varsa erkenden dikilirim ayağa -sorumluluk diyorlar herhalde buna- ,saatinden evvel hazır ve nazır olurum ama desen ki hangi yapmak istediğin şeyi bir ay boyunca düzenli olarak devam ettirdin işte buna cevabım pek bir bulutlu olur.Spora başlarım 2 haftaya bıkarım ,diyet hepten mök zaten,bir kurs bir şey olur beni itekleyen haydi gidelim diyen biri olacak da öyle yoksa bir üşengeçlik çöker ki,ya da illa bir nedenim olacak,mesela eskiden dershaneye giderken hoşlandığım bir çocuk vardı ,her çalışma aktivitesine hevesle giderdim -acaba öss'yi kazanmada yardımcı olmuş mudur,o çocuğa teşekkür etsem mi?Amaaan şimdi sakalını bıyığını salmış o da bir yerlerde öğrencidir ..- ,sanırım benim formülü çözdüm :
bir tane ben+ itici kuvvet (motive kaynağı)= sonuç-her ne elde edilmek isteniyorsa-

Her neyse kısacası şu an motive kaynağı konusunda yetersizim. Günde toplam 4 ve ya 5 saatimi yollarda geçirmemi bile gözardı edeceğim ,hayatımdan dır dır etmeyeceğim bir neden lazım...lazım...lazım...

3 Ekim 2009 Cumartesi

dinliyorum bir şeyler ...

Önceden The Cure dinlemezdim zaten dinlemeden uyuz olduklarına karar vermiştim.Geçenlerde otobüste rastgele bir şarkı çıktı karşıma ,şarkı adını falan söylememişlerdi ben de aklımda kalanları kaydedip evde arattım, bu vatandaşlarınmış meğer şarkı.Şimdi tüm şarkılarını dinliyorum ve insanlara karşı da kullandığım bu önyargıdan nefret ediyorum.Tamam hepsi manyak değil belki şarkıların ama dinlenir.Yalnız şunu da itiraf edeyim bazen –inanılmaz duygusalsam ve yabancı sözcükler kar etmiyorsa-bu tür şarkıların hepsini bir köşeye fırlatıyorum ve hiç dokunmuyorum.Zaten bir insan her şeyi 7/24 sevmek zorunda değil diy mi?Bu yüzden sevmiyor da sayılmaz.Neyse şu an öyle salık bir vaziyetteyim bizim chilli vatandaşları –Red Hot- ya da coldplay gibi ferahlatan bir grubu dinleyebilirim demek bu .Cranberries gücenmesin tabi de zamanında sözlerini ezberlemiş olduğumdan şarap gibi bekletip bekletip arada bir dinliyorum. Bu tür şarkıları köşeye attığım malum zamanlarda Joy fm'de ne çalıyorsa onu dinlerim,bazen parazit yapıp uyuz şarkılar koysalar da genelde iyiler.Şimdi o kadar yabancı heriflerden bahsettim bizde hiç kimse yokmu yani elbette var.Misal Candan Erçetin,bu kadın nasıl bir şeydir ya,ne sesine bir şey oldu ne kendisine.Kadının paparazzilere tenezzül etmem dercesine hep köşesinde takılmasına,o gür parlak sesine,sözlerinin bir gerçekten bir mana içermesine bayılıyorum.Tabi Sezen abla da ayrı mesele ama son albümlerinin şarkılarının hepsinden haz etmiyorum.şu kardelen kampanyası falan güzel olabilir de şarkısına falan sinir oluyorum.Tabi Tanju Okanımsı konuşur gibi söylemeye başlaması güzel olmuş .Şebnemdi teomandı bunlar öylelerki ismini söylesen klişe olur söylemesen ayıp olur ,en iyisi alakasız olarak Norah Jones'la bitireyim hatta abartıp Sagopa'ya dalayım mı?Neyse şimdi tüm müzik mazisini deşmek saçma zaten tüm bunlar kimin umrunda ,kimsenin ,benim bile değil başkası niye taksın ki…

Rüya dediğin bilinçaltı şakası değil mi?

Aa şunu şunu mu gördün kısmet demek,bu rızık demek bla bla bla.Hepimiz amatör rüya yorumcularıyızdır ya zaten.Yani piyangoya kuş resmedilmesinin sebebinin bu olduğunu bile düşüneceğim neredeyse çünkü kuş kısmet,talih pek çok şey demek .Annem söylerdi hep,kuş mu gördün ooo çok güzel,peki uçuyor muydu der -genelde kazık gibi duran bir kuş görmek zordur zaten de neyse- evet derim,ooo o zaman daha da iyi talihin açıldı falan der .Ben de o zamana dek kara bahtlı olarak dolaşırken bir anda şansım döner vs vs.Böyle olsaydı iyi olurdu tabi de.
Rüyama geleyim,ablamla birlikte bir yolculuğa hazırlanıyorduk ve ben ne varsa içine tıkıştırıyordum sırt çantamın ama o kadar acelemiz varmış ki otobüsü kaçırdığımızı bile düşünüyorum ,neyse uyandım sonra dolandım bizimkileri kaldırdım geri yattım ki aynı rüyaya devam ettim,hala hazırlanıyorum ve hala geç kalıyoruz.Bu kadar monoton ve sıkıcı bi rüya pek de bir şey anlatmaz herhalde.
Neyse yine dün gece bir diğer rüyam sabah namazı zamanındaydı -annem bunu da der,eğer sabah namazında görürsen yorumlar daha doğru olurmuş ,diğerlerinde şeytan karışırmış rüyaya haa bir de kan görürsen rüya tümden yalan olur muş ki o da ayrı mesele- ,dayımların evindeydik hiç sevmediğim bir akrabam var ,x kişisi diyelim,kendisi normalde erkek ama rüyamda aynı x kişisi bildiğin kadındı ,aynı yüz ,aynı davranışlar ama kadındı,ha ha ona verdiğim ceza bu mu yani bilnçaltımda ,hiç yaratıcı değilmişim dedim uyandığımda, neyse devam edeyim dayımın eviyle yapışık bir ev daha varmış yani bu ev oraya açılıyormuş,ablamla arkadaşları orada takılırmış,ablam tabakları o eve götür diye emir verdi ben de bir baktım o evde başkaları var,dayıma seslendim,arkadaşıymış meğer onlara kiralamış,yalnız arkadaşları benim yaşlarımdaydı ve dana gibi fıstık yeşili bir elektro gitarları vardı o da garip bir ayrıntı tabi çünkü dayım bildiğin evli 2 çocuklu 40 'a merdiven dayamış bir adamdır-rüyalarım bana çalışıyor tabi-.Hala rüyamın içindeyken aklımdan geçen iki soru vardı ,bu elektro kimin ve bu birbirine açılan kapıyı hep açık mı tutuyorlardı -yani birbirlerini mi izliyorlar-.İşte bu kadar,şöyle hayalgücünün son vitese taktığı bir rüya -lütfen onlardan göreyim artık- görürsem anlatmayı isterim.
Tatlı rüyalar -bu lafı biri bana dedi diye tatlı rüya gördüğüm hiç olmadı-...

2 Ekim 2009 Cuma

konu:şu hormon meselesi

Özellikle kadınlara yapışmış bir suç gibidir hormonların düzensizliği .Bunu şuan değerlendirmem doğru değil , hem başım hem de düşüncem ağrıyor biraz.Sadece şu öznel ben ben diyen kısmı konuşacağım.İşte o hormonlardan mıdır nedir ,bir ağlayasım geliyor,bir gülesim,bir an dövmek istediğime 2dk sonra sarılasım geliyor.Kızıyorum niye olduğunu unutuyorum,seviniyorum onu zaten hiç bilmiyorum.O değil de insanlara yazık.Dengesiz fırtına geliyor diye kaçmalarını istemem.Zaten dost dediğin kaç tane onu da hormonlara kurban etmek saçma olurdu.
Hamilelerde daha da cinsleşiyormuş mesele.Mesela normalde bayıldığın kocan uyuz,gıcık biri gibi gelebiliyormuş falan.
Aman kadın olmak zor zanaat zaten.Kadın olmak varmış diyen var mıdır?Neyse bunu daha sonra tartışırım,yoruldum,gidip yatayım mı yok canım gecenin köründe uyanırım falan ...Hımm gidip ablama sataşayım ne deolsa kardeş ne yapsam yarın unutmuş oluyor,aile bu gibi şeylere birebir cidden.Mesela anneme sımsıkı sarıldım aniden kadın he ne hımm hımmm şeklinde tepki verdi.Sevgi ihtiyacı,hormonların kafayı yemesi,kafa karışıklığı,boşluk şu bu ortaya karışık yaptım ve gidiyorum,gittim...

1 Ekim 2009 Perşembe

cep telefonu:insanları en uygunsuz anda yakalayabilen ve rahatsız edebilen aygıt şeysi

Evet yukarıda telefonun tanımlarından birini verdim,olumlu özellikleri dışında yazık ki uyuzlukları da var.Arkadaşın,yakının herneyse telefonunu vermesen olmayacak birinden gelen bir arama bazen insanı o kadar rahatsız eder ki.İşte böyle zamanlardan birindeyim şu an ve Allah'ım benim telim olmasa şuan bu kişi bana ulaşamayacaktı ve rahat rahat yayılmış ders olmamasıyla gelen rahatlıkla yayılıp film izleyecektim...Şimdi 97m'nin yollarını tutacağım tıpış tıpış...Biliyorum tembelin,üşengecin tekiyim ama isteğim buysa napalım yani.Kendimi mi öldüreyim bugün evde kalmak belki bir çok gün evde kalmak,pineklemek hoşuma gidiyorsa.Bir telefon daha gelmeden gitmeliyim.Çabucak dönmeye çalışacağım.Öptüm cep telefonu icadörünün gözlerinden...