30 Temmuz 2010 Cuma

Bu yazı epey kişisel baştan söylemeliyim, hiçbir sosyal içeriği,mesajı zımbırtısı yok,gecenin köründe kimseye söylenemedim ve buradayım işte. Beynim örümcek ağlarıyla kaplandı benden beklenense örümceği yerine koymak. İnsan karmaşıktır, hepsi birbirinden farklıdır şu bu tamam biliyorum bu zırvalıkları, sadece düşünce okuyamamak ne zor. Yalan söylemek için herhangi bir nedeni olmayan ve yeterince net olduğunu bildiğiniz bir insanın sözüne inanır mısınız?Ya önceki doğruları şu an gerçek sayılanı zan altında bırakıyorsa. İşte çıkmaz burada, bu düğüm nasıl çözülür? Elbette konuşmak tek yapılabilecek şey ancak bundan tatmin olmak zor. Şimdiki zaman, geçmiş zaman, yakın geçmiş zaman tüm zaman mevhumları birbirine karışmış zihnimimi talan ediyor ve ben üzerine düşünemeyecek kadar tembelim. Olurya düşünürsem derken kendimi hoop içinde buluyorum. Sonuç:kendini değersiz hisseden ve hesapsız kandığı için kendine şöyle bir saydıran küçük hanım....

29 Temmuz 2010 Perşembe

YENİ EROZYON ADAYI

Yanlış falan yazmadım hemen etiketlemeyin adamı canım,okunduğu gibi yazdım.Komik oluyormuş cidden, herneyse ben adayımı koydum arkadaş Trt'yi arayıp bastırıcam bakalım ne olucak?Manga iyi olmuştu tabi,onca politikanın arasından gene iyi sıyrılıyoruz vallahi.Heh ne diyordum adayım "Umut Kaya" . İlk duyduğumda pek karakteristik gelmişti sesi ve bu sesin en az 35'lik bir abime ait olduğunu düşündüm nedense ancak daha taze çıktı kendisi.
Adam da tarz var,müzik var hem bir yol tutturmuşlar üzerine güzelce yazıyorlar,hem gazetede şurda burda da görmedim yanisi işini hakkıyla yapıyor daha ne? Yalnız zorlama olunca ıkına ıkına garip parçalar çıkarabiliyor sanatçılar- geçmişin lekelerinin de gösterdiği üzre-.Yok yok yapmazlar bi daha TeReTe al şu çocukları yamacına...

Ah bu arada müzik tarzına ne ad versem diye düşünmemiştim ama "alaturka rock" deniyormuş-nitekim yerinde olmuş-ve "yanıma yataydı" ,"mevsimler geçerken","mor yazma" gibi fazlaca duyulan şarkıları yanında ,"bana kelime yapma ","senin", "rakı", "anma arkadaş -coverladıkları-" gibi parçaları da gayet hoş seslendirmişler...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Aşağı in de yeryüzüne bak ...

Benmerkezci , egoist, bencil, kibirli,kırıcı, hükmedici, oyunbozan, duyarsız ve bunun gibi ne kadar sıfat varsa hepsine dahil olduğunuzu hissettiniz mi hiç? O kadar "ben"ininize inebildiniz mi? O kadar "ben" olabildiniz mi?
Halâ kabullenemesem de beynim duygusuzca kırbaçlıyor direnen benliğimi. Yeter diyor yeter artık! Kendini bir an olsun düşünmekten vazgeçsen ne olur? Bir an olsun af diletmektense affetsen ne olur? Gurur dediğini cebine tıkıp, başını kuma gömmesen ne olur? Ölür müsün? Bir insandan değerli mi yaptıkların? On kişiye iyi davrandın bir kişiyi paramparça ettin adalet mi? Suçlu aramayı bıraksana artık , ömrün şüpheyle, güvensizlikle geçer mi? İki dakika gözünü kapasan sırtından mı vururlar seni? Çekmeden kim seni çeker he kim! Dünya kötü oldu dediler diye bulutlarda mı yatacaksın? Bas artık ayağını yere, bas! Toprakta kirlen, kırıl, parçalan insan değil misin? Koş artık ,durmadan koş! Ayağın kanasa ne olur kalk artık kalk!

27 Temmuz 2010 Salı

Cansız manken , kırmızı ve yavrucak

Kadın olmak zor arkadaş, zor işte çilesi de konuşmak istediğim konu bu değil. Geçen gün her zaman ki yol hattımda ve her zaman ki saatlerde minibüsümle birlikte trafik yüzünden yolda oturmuş bekliyor idik. Minübüs insanlarıyla camdan dışarı bakıp olur ya değişik bir vukuat görürüz diye bakar iken bir veledül kızın giyim mağzasının cansız manken hatunuyla cebelleştiğini farkettik.


Minik kızımız cansız bedenin giysisini çekiştir çekiştir ediyordu ve mankenin bir kısmını açıkta bırakmayı başardı, hepimizi güldürecek bir kısmını...Sonra bu veledül yavrucak yan dükkanın masaları arasına koştu ki yavaşça yaklaşan dükkan sahibi bayın şerrine maruz kalmasın. Tabi cin göz sahibimizse anında mankeni düzeltip kızımızın bulunduğu yere doğru kırmızı lazerli bir bakış fırlattı ki mazalllah minübüsümüzü dahi yakacaktı.

Yavrucak şanslıydı ki ailesi karşıdan karşıya geçiyordu ve mağaza bayının dürten bakışlarına nanik yapıp minübüse doğru gülümseme isabet ettirerek ablasının tişörtüne yapıştı. Mağaza bayı ise kırmızının güzel tonlarında içindekilerle birlikte dükkanı bomlatacaktı ki gelen velinimetine ayıp olmasın diye içinde patlattı ve trafik açıldı. Yüzlerimizde kalansa kocaman tebessüm...

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Coming soon...



Pek yakında yazmaya devam edebilceğim, çok mu kesin oldu? Buna dair umutlarım yüksek diyeyim o zaman. Hayat akışı yoğun vs. gibi klişeleri kullanmayacağım , bir şekilde yazamadım işte yazmadım. Şunu söylemeliyim ki sıcak ekmek yemeyi ne kadar özlediysem blogumu da öyle özledim -sağlıklı beslenme, haydi az ekmek yemece, amanın azı da beyaz ekmek olmasın zırvalıkları uğruna sıcak ekmeğin arasına yatırılmış peynirden oldum beh!-.

Ne diyordum efendim şimdi okul biter bitmez seyahat çelebi modunda epey gezmenin vicdan azabıyla yazım da boş geçmedi yahu diye sallamak için başladığım stajım halen devam etmekte.Sabır, erdem ve bunun gibi özellikler daha ne kadar süreceğini belirleyecek bu da demek oluyor ki uzun bir süre olmayacak -zira sabır taşının küfrü bastığı insanlardanım- . Çalıştığım iş hakkında uzun bir makale yazayım mı? Hiç sanmıyorum, ben de öyle düşünmüştüm. Neyse ne diyorduk , hımm yazacaklar birikti fakat beynimde istirahat halinde olmalılar şu vakit. Fotoğraflı ,cıngıl bıngıl bir kaç yazı hazırlamayı düşünüyorum. Aralık'ta sinemalarda ...Ah, sinema demişken Nicholas Cage'e kendinden mahrum bırakmadığı için sinemayı şöle büyüğünden bir teşekkürler. Fantastizm hayranlığını mı zekasını mı bayıldığım oyunculuğunu ve duruşunu mu övsem bilemedim, ondan sebep konuyu değiştiyorum.

Bu arada yorgunluğum hayallerimi azaltıyor hasta mı oluyorum acaba? Hem jelibonu da bıraktım , zaten canım sıkkın.Geliş yazısını kısa tutmak lazım, ben filmime bakayım azıcık vaktim var iken...Yakın zaman içinde görüşmek üzere...