30 Mart 2010 Salı

Nitelikli Yalan Söylenir!


Duyduk,duymadık demeyin nitelikli yalan söyleriz.Evet o en temizimiz en saf görünenimiz bile her an yalan söyleriz.Bakın şuan doğru söylüyorum mesela ama buna da inanılmaz,çıkarımın ne olduğunu bilemezsiniz ki.Belki de sizi etkilemek için hiç inanmadığım şeyler söylüyorum,belki de inandığım şeyleri inanmamışım ki yansıtıyorum bunu da bilemezseniz.Dilin ikiyüzlülüğünü bilseydik hepimiz kalpten giderdik.Hem kendimiz ediyoruz,hem de kendi batırdığımıza şaşırıyoruz bu ikiyüzlülük değildir de nedir yahu?Neyse hep aynı zırvalar değil mi?Hımm,napsak,susamam da,en iyisi siz gidin.
Ben de devam edeyim.Aklıma geldi de, havaalanında valiz kontrolünde ,içini olduğu gibi gösteren ekran var ya o diyorum insanların kalplerini gösterseydi.Sonra da ayıklasaydı,senin kalbin kararmış ''failed'',seninkin de hala umut var ''passed'' ,hey sen sen burada ne arıyorsun dünyada yaşıyor olamazsın,sanırım sigara kullanmıyorsun ondan hımm ''excellent''...

Dil derken ...

Bir anda nasıl yeşermeyi bekliyor o şey.Tek bir dokunuşla nasıl da başını kaldırıyor siz ölüyor sanırken o tatlı arzunuz.Nasıl da insanız halâ ve nasıl da ve nasıl da ve nasıl da...
Kelimelere hapsolmayın gibi bir cümle vardı bir sayfadan takılan aklıma,çünkü sadece onlar değilsiniz ama onlarsız da değiliz değil mi? Freud'un şu ünlü mitine göre ilkel bir kabile şefini yiyor -haklı sebeplerdenmiş-,sonra da suçluluk duygusunu ifade edebilmek için dilini kazanıyor ,sonrasını da kendini tanımlamak için kullanıyor.Bu rivayete göre her şey bir suçluluk duygusuyla başladı.Ne saçma az evvel yaşanan şey kafamı darmadağın etti ama tam da dille ilgili.İnsanların dillerini gebermiş vicdanlarının sesiymiş gibi göstermesine şahit oldum.Ne üzücü...Keşke gerçekten inansaydın söylediklerine kişi.Keşke gerçekten insan olsaydın .Neden böyle olduk ki.Ne zaman kalplerimizle dillerimiz ayrıldı ve acınacak hale geldik.Bilmiyorum sadece üzüldüm işte,üzüldüm.Böylece her şey birden darmadağın oldu,ne yazım tamamlandı ne aklım tatmin oldu.Bitti.

28 Mart 2010 Pazar

Ben Kimim ki?

Uyuyordu.Nefesi öyle sessiz ve yavaştı ki,öleceği korkusu içimi sızlattı bir an ama hayır bu sadece kaybetme korkusundandı.O zaten böyle uyurdu.Ne tatlı ,ona bakmak için mi yaratıldım?Teni yumuşacık,uyandırmaya kıyabilsem ellerim yüzünde dans etmek isterdi.Gülümsüyor mu?Rüya görüyor olmalı.O rüya her ne ise onu kıskandım,çok kıskandım.Her gün aynı şeyleri yaparken ,sıkılmadığım tek aynı şeyimsin.Üzerini örtmeye hakkım varmı?Lütfen ,üşüyeceksin yoksa ,uyanırsan kızma olur mu?Ya sana dalmışken yakalarsan beni.Gözlerini diktiğin an eriyecekken ,sözlerin ondan önce silahı çekerse ve ''hizmetçi parçası,işine baksana ''dersen bana...

TAŞLAR ,ONLAR VAR

Ben yürümeye başlayınca denizlerin üstünde
Karalarda koşanlar durup bana baktılar.
Ben de gittim
Sığınacağım adaları birer birer batırdım.

Demiş Asaf...

Sığınacağım adaları bir bir batırdım evet ,diğerlerini cesaretsizliklerinden ötürü suçlarken ,adım atacağım taşları yitirdim.taşlarım geleceğimdi,taşlarım arkadaşlarımdı,anamdı ,babamdı,hayallerimdi,bir sıcak kahvemdi mahvettim .taş oldum da gene iflah olmadım,ibret almadım .ben insandım ve aklım yetmedi yaratanın taşlara koyduğu manaya.ve üzülürüm gidersem taşları görmeden bu dünyadan .

27 Mart 2010 Cumartesi

üzgünüm

Ya sevdiğim filmleri ve sezon dizilerimi izleyecektim ya da kafamı buraya gömecektim,ilkini seçtim bir süredir üzgünüm.Sanki çocuğuma kötü davranmışım gibi hissediyorum.Bahanelerime -yoğundum,şunum vardı...-sığınmıyorum onlar hep vardı,sadece kış mevsiminde yoğunlaştırdığım aklımı ferahlatıyorum,belki daha az düşünüyorum ama daha fazla nefes alıyorum.Şimdiyse mecburiyetlerin sırası,okuduklarımı belli süreler dahilinde bir kağıdı püskürtme sırası, haydi hayırlısı...Ama unutmadım aklımdasın.

9 Mart 2010 Salı

SEN

''Sen '' ne kadar da içimden gelen bir kelimesin.Yüklemlerimde saklanman bile hissini yok edemez.Sen bir şekilde varsın ve''sen'' hayatımdaki konumun seni yücelttiği sürece daha da senleşeceksin .Sen hem içine başka bir varlık almayacak kadar bencil ve biricik,hem de herkesin içinde seçilebilecek kadar elcil ve genelsin.''Sen'' bir yerlerde ateş böceği gibi kendini göstermek için çırpınmaktasın.Sen küstahlığın ne zaman peçen olmazsa o zaman gerçek ''sen'' olacaksın .Sen gerçek olduğundaysa ,benle bir olacaksın,benliğin kaybolmayacak ana bütünün ahenginde sen,seni unutacaksın...

sesler

1.tür ses

Ne zamandır yağdığını bilmiyorum.Başımı koltuğa dayayıp,yarı hayal düşünce bulutlarım,tıkır tıkır sesleriyle ,ufaktan irkiliyor,ne olduğunu tahmin etmekttirmektense,bulunduğu alanı korku çilleriyle kaplatıyordu ki gözümü açtım.Perde zaten açılmayı bekler gibi ellerimden kaydı ve tıkırtıların sahibine bakmamı emretti.Sonra da pencereyi açıp havayı koklamamı.İsi değil,varlığını hissetmemi istiyordu.Bense sadece üşüdüm.Ağzımdan çıkan dumansılara bakıp,acımadan camın diğer tarafına ittim ve çığıran perdeye kulak tıkadım.Yazı anıma döndüm ki yazım ölmüştü.

2.tür ses

Anlamadığım dilde melodiler çalınmakta kepçeme.Hep aynı ritm ve yanında insan uğultuları.Havadaki tek koku coşku.Derken sustu her şey,kafamsa kendi seslerine boğuldu.Olsun,halâ yaşıyorum.Tıngır ,tıngır ve mikrofondan gelen bed ses,gene başladık.Gittikçe yükseliyor.Arabaların sesleri küfrediyor atmosfere,üstüne egzozunu da salıveriyor edepsizce.Sesise aldırmıyor ,daha da yükseliyor.Bu sesi bizim evde kimse dinlemiyor diyorum,kulağıma sormadan girmese ,ben de dinlemezdim.Ben bittim,ses bitmedi.

2 buçuğuncu tür ses

Duvarımız yarı geçirgen seslere karşı,anne-babanın tartışma mahremiyetleri askıda.Hakkımda konuşmadıklarında mıdır nedir, hiç dinleyesim yok.Sonrası ablamın uyku sesleri.Olur olmadık yerde pat diye gelen ve üzerine battaniye örttüren vicdan çanlarım.Bir kaç dakika içeceğim suya kadar,tam iki saat masrafsız bir ''vatandaş'' olarak yaşadım.Çok zordu anlatamam.Masraf dediysem maddi olanı,yoksa zamanı harcadım gitti.Babamı en son on sekiz saat önce görmüştüm,en iyisi görmeye gideyim,nasiplenelim sessizliğimizden.Yan odaya beş dakika kala damağım kurudu,iç güdüler sevgiden önce geldi ve babamın üstüne su içtim,kalemimin üstüne ise babamı gördüm...

2 Mart 2010 Salı

AYRILIK


Kopma hali . Bu bir kopuş ki, bütün iki şeyden hangisi giderse gitsin, adı yine o olur.Sanırsın bir tek sen yaşar,sanırsın bir tek sen yalnız kalırsın.Sen ağlarsın gidenin ardından.Böylesi bir durumda ,dünya başına yıkılsaydı diğer insanlar nerede yaşardı?Demek ki o dünya hep yerinde .Sen de öyle.Bir de giden var .Onun maddesi mi ruhu mu dur giden bilinmez.Biraz da üzer insanı bilmek ,varsın bilinmesin.Giden gitti diye değerin silinmesin.Gelenle var olmadın , gidenle yok olmayasın.Ayrılığı dileme ama gelirse de sövme .Kullan ruhuna verdiği ilhamı ,dinginliği,terbiyeyi...
Eğer ayrılık tanımlansaydı ,yok edilmek istenirdi. Belki de bu yüzden korur kendini o,herkesten, her yere her varlığa uğrar , kokusunu duyduğunuz anda kaçar gider, ona suç atamazsınız , onu göremezsiniz, ondan nefret edemezsiniz ama onu sevemezsiniz de.O hiç bir şeydir...Peki neden tartışılır hiçbir şeyse?Çünkü onun varlığı da yokluğu da bir .Sevene de uğrar sevmeyene de .Ayrım yapmaz iyi olana da kötü olana da.Yaşatır varlığını ,sonra yok eder kendi kendini bir sevgi parçasıyla.
Kişi sevdiğinden ayrılsa gerek,
Acı çekse ağlasa gerek,
Zamanlar geçse unutsa gerek,
Bir başka ışık konsa yüreğine ,
Ayrılık kaçsa gitse gerek.
İşte yazdığım cümleler kadar basit ve yine onlar kadar tanımsız bişidir o. Ve bilir misiniz ,derler ki iyi şeyler olmadan önce hep kötü şeyler olur.Bu böylece sürüp gider.Her şey zıttıyla var bilirsiniz, biri yoksa diğerinin anlamı yok .Ne iyi ne kötü bilemezsiniz.Siz sadece yaşar ve görürsünüz.Madem her şey bizim için ,buyuralım soframızda ne varsa tatmaya.Ağzımız yansın bazen, bazen de içimiz ferahlasın ,yeter ki bir tat bulsun dillerimiz.

Hayyam'ın sözlerine uğrayalım bir de;
Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin.

Onun da dediği gibi sevmek ayağını ne cennete ,ne cehenneme tam basar çekmez ayağını ikisinden de.Sokacaktır bizi suya da ateşe de...