10 Ağustos 2010 Salı

Doğuyoruz...

Ben doğdum,dünya öldü...

1 Ağustos 2010 Pazar

GELECEĞİ GÖRMEK İSTEMEM

Bu sabah sadece geleceği düşündüm. Uyandığım dakikadan itibaren, olasıkları, olmayasılıklıkları. Mutsuzluk, getirdiği şey buydu, geleceğin ne getirebileceğini tahmin etmek bile umuttan , meraktan yemek demek. Yaşayacaklarımızla yediğimiz meyveler arası bağlantıyı kurunca, meyvelerde durumun daha güzel ve basit olduğunu görüyorsunuz. Muzu seviyorsanız, muzun yumuşak hissine bayılıp, ağzınızda kalan tadına yalanıyorsanız ,yani nasıl hissedeceğinizi önceden biliyorsanız da yediğinizde mutlu olursunuz. Bilmeniz sizi sadece daha da heveslendirir. Gelecekte ise kesinlik güvenlik ve risk azlığı sağlasa da yanında sıradanlığı barındırıyor. Daha fazlasından mahrum ediyor. Hayal kurdurmuyor. Mutluluk seviyesinin geleceği maksimum yeri bildiğinizden nötrleştiriyor. Demem o ki, olasılıkların fazlalığı bizi hem en çok korkutan hem de en fazla mutlu edebilecek şeyi taşıyor olsa gerek. Hani tek bir hareket ya da sözünüzle geleceğin bambaşka hâl aldığı filmler vardır, hayatta keşkeler ya da iyikiler olarak karşılık bulan hamleler yani...Bu sık sık kafamı kurcalar, tek bir sözüm beni nereye getirdi veya götürüyor. Geleceği görmek istemem, geleceğin küçük mutluluk plânlarını verseler de bilmezler bu yarın su içerizle aynı orana gelene dek basitleşir. Sürprizler daima hoştur, hoş olarak kalmaları için biraz susmayı bilsek, düşünelerimizin de sesiniz kıssak nasıl olur?
Aklıma dün gece Elif'le yaptığım sohbet geldi de, kamuya açık olan kısımlarından bir sonraki yazımda bahsetmeyi istiyorum zira hâla üzerine düşünüyorum...