14 Haziran 2011 Salı

...2

kadın vazgeçmeyecek...onda sevdiği herşeyi ama herşeyi ondan söküp almak isteyecek...onun özgürlüğünü sevecek, sorumsuzluğunu, zamansızlığını, aldırışsız tavrını, bütün kadınlara bakışını sevecek...zamanı geldiğindeyse tüm bunlar ona aşık olsun diye emanet edilmişler gibi birbir almaya çalışacak... görünmez kıskacını kement gibi fırlatacak...erkek...neyse oydu...değişirse o kalır mı...kadın vazgeçmeyecek...aldıklarıyla yetinmeyecek...erkek kendi olmak istiyorsa orada kalmayacak...ya da zaten hiç kımıldamayacak... kadın şekil veremediği heykelinden koşarak uzaklaşacak...kendinden kaçtığını farkedecek... yıllar yıllar sonra...
kadın vazgeçmedi.erkek değişmedi.

Chapter 1

Fırat Budacı'yı okurken otobüs anılarım canlandı yine hadi bakalım...


Orta kapı kaptaaan!

Cayır cayır bir günün başlangıcı. Dı dıııt , dı dı dıııt gibi sesler kulaklarımda çınlıyor. Otobüsün kalkması için gerekli 15 dakikanın geçmesini
benim gibi sağ cam kenarını kapmış yolcular ve diğerleri sabırsızlıkla bekliyor. Sağlı ve sollu yanaşalım şarkısını kısıp, tırt ingilizcemle bana sana aşık olmam için neden ver diye çevirdiğim şarkı sözlerine dalıyorum Utanmıyorum ondan, yanımdaki amca için güneş gözlüğü takmış olmak bile beni uyuz yeni nesil gençlik yapmaya yetti zaten , şöyle yanım yanım bakıyor. Oralı olmuyorum. Ayağımı rahat uzatmışım ona da şaşırdı herhal. Hani erkeklerin V kadınların kalın bir oturması gelenektendir ya, neyse diyorum. Şoför noldu bu arada heh, o da napsın yanındaki yanmayan düğmeden mütevellit arka kapıyı açmayayım bu durakta diyor ama faidesiz gene bir bağırıyor biz bastık, ağır ol, heyy, hatta şerefsiz gibi nidalar otobüste yükseliyor. Şöfor deneyimli gaza gelmiyor, istifini bozmadan ışıkları kontrol ettim arkadaşım son anda bastınızla başlayan bir söylev veriyor,şikayetçi yolcuların diğer durakta inmesiyle geçici bir sukunet sarıyor ortalığı hayra alamet değil. Ve işte beklenen an, şöforden inleyen nameler dökülmeye başlıyor, sıcaktan pörsümüş başlar bir anda o yana dikiliyor. Ne dediğini niye anlamıyorum, sanırım en arkadayım ee şöforünde işi dışarısıyla galiba. Dışardaki muhatabı duyuyoruz ikinci şerefsiz kelimesi havadan şoförün suratına daaank diye çarpıyor ama bu sefer çok pis acıtıyor.Bundan sonrası üç noktalı ama ağır seviyede değil bildiğimiz küfürler,yaratıcılık falan yok aksi halde şu an itibariyle altmış diye tahmin ettiğim amcanın yüzü başka renk olurdu.Şöfor gaza basıyor doğal olarak hıncını pedaldan ve canı burnunda tepme 100 eder kişiden alıyor.Uçur bizi schumear -böyle mi yazılmıyordu sanki neyse-Bir durak sonra küfürcü muhatap gene gelmiş yuh koşmuş mu ne, yalnız durum ne ben mi anlamadım bir tek. Vu huuuu gene uçuyoruz, sıkı tutunun. Zaten bu tıkışıklıkta kimse de düşmez.Az kalsın durağım kaçıyordu, düğmeye bastım mı ben, neyse benim durağımda en az elli kişi iner zaten, bunlarda biri üşenmemiş olsa, olmadı orta kapıya yürürüm olmadı,o da olmadı üçüncü bir sıfatı da ben veririm şoförcağızıma böylece günlük otobüs ritüelimiz de demini, tuzunu almış olur.Hoşçakal 97 seni sevmiyorum ama sana ihtiyacım var... fill in the blanks cümlesi nereden geldi şimdi aklıma yok o ayrı bir konu şimdi olmaz.

15 Mayıs 2011 Pazar

kahverengi kıvrımlar, sadece kıvrım, birleşmeyecek bir sürü kıvrım...birbirinden habersiz bir sürü kıvrım...biri diğerinden haberi olsa birbirlerine yapışıp kalacak kıvrımlar...beklenilen yoldu belki, sanki herkes bir yol üzerinde yürümeliymiş gibi, sanki yol olmalı mıymış gibi...sanki yol yere basmayı sağlayanmış gibi,sanki yere basmak matahmış gibi...işte hem en insani hemde en insani olmayan bir arada ve bir boşlukta ilerliyorlar, durun bir dakika belki de ilerlemiyorlar,asılıp kalmışlar...hallerinden memnun gibiler, öyleler mi? Kim bilir,ama bir başka soru var ve yanıtı en başından verilmiş en meraklı soruma yanıt : hayır olmaz.

14 Nisan 2011 Perşembe

Aşina gibi gelen bu şey de ne? Ben bunu bir yerden hatırlıyorum, ifade tam olarak bu. Sevmedim. Hastalık gibi. Ayrıca üzerime de yakışmıyor. Artık gidebilir miyim? Hiç bir şey yapmayabilir miyim? Peki öyleyse ben gittim.

...

Bugün eski yazılarıma baktım...İnsan gün geçtikçe kendini beğenmezmiş, hakkaten öyle, hepsini silesim geldi ama acıdım sonra sonuçta vakit kaybedildi onlar için de. Neyse geçmiş geçmiştir.

16 Ocak 2011 Pazar




Pek yakında yine ve yeniden yazmak düşüncesindeyim, monotonluğun ağır paltosunu çıkarıp , rahat rahat yazabileceğimi hayal ediyorum. Hayal ediyorum çünkü henüz yapmadım. Kendime uzaklaştım, kendimden uzaklaştım yeterince, şimdi ise konuşmak zamanıdır. Finallerin ruha ve bedene sirayet eden radyayonel etkilerinden 1 haftada superman edasıyla kurtulmaksa ilk hedef olacaktır. Yine geleceğim ve bu sefer hiç uzak değil.