31 Ocak 2010 Pazar

Taşlanamayan mutsuzluk nesneleri

Şu an yazmak istemiyorum ,aslında yazamayacağımdan istemediğimden değil...eğer söyleyecek sözünüz çok fazla ve içiniz hüngür hüngür yağmur bulutlarıyla kaplıysa konuşamazsınız...Bir zaman sonra ne kadarsa işte o süre,bir boşluk açılır dökülmeye izin verir,buyrun efenim gereksizleri ,şikayetlikleri,sitemleri boşaltın diyerek...Orası bilmem ne çöplüğüne dönene kadar gelir gider bir torba bırakırsınız,kafanız bozulur çöp kutusuna bir tekme atarsınız ,ortalığa saçılır içindekiler...Zaman gelir ,ansızın gelen bir çöpçü toplar onu,şanslı iseniz eser bırakmadan yüklenir gider,yoksa da yaşarsınız kalan pislikle işte,torbalı ya da torbasız.İncesaz'ın pek ince müzikleriyle bir bardak çay bile işte bu çöplüğe yüz çevirmeye yetmez oluyor.Mutsuz mu olalım o zaman ,seni gidi pasak ruh ,kara varlık demeyin olur mu , hep mutsuz yaşanır mı, olmaz,elbette sevinmek , gülmek gerek 'yaşamın gerek'i' ,ruhunun gereği o...Bundan ayrı o dediğim bundan ayrı...Her şey ,her zerre birbirinden ayrı gerçi,ayrı ayrı nizam...Hımmm ne denecekti bundan sonra unutuverdi kısa süreli aklım,nereye gidecekti,kime taş vuracaktı,kime çiçek atacaktı bu yazı?Heh geldi aklıma emme bu seferde bulutlar çoğaldı,kalemin kısmeti kapandı,bre taş atamadığım taş kafalı gereksizler yeri gelecektir taşlanacağınız satırların.Vakit gitmek ister.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder