3 Şubat 2010 Çarşamba

gerçek gibi geldi belki öyle aklımdan geçti...

Babam,annem ve ben ses çıkarmadan çayın kaydırıcı etkisiyle ekmeği boğazımızdan aşırıyorduk.Birbirimizin yüzüne bakmıyorduk.Önümüzdeki peynir tabağında üç parça vardı ve her birimiz aynı anda ayrı parçalara uzanmış,bunu yaparken sadece tabağa bakmıştık.Anlaşılan yıllar içinde birbirlerinin başına kalacak üç kandaş hafiften kanlıydık bugün ya da kinliydik dünden kalıp bugünü kokutan çöplüğe...Sesimiz içimizde yankılanıp,kalp duvarlarına çarpıp geri dönmüş olmalıydı ki hafif sancılı gururdan biraz da isyanın inancı zayıflatan süngüsünden kaçınmak için susuyorduk...Görünürde olmayan derdimiz ya da dertlerimizi altımızdaki sandalyelerin muşamba kaplı süngerlerini bir demirin rahatsızlığında ve soğukluğunda tutuyordu.Her sabah içtiğimiz çay bu sabah daha bir ziftti.Bu mecburi ,insani merasini ilk sonlandıran her zamanki gibi babamdı,o her şeyi hızlı yapardı kahvaltısı gibi...Çarpan kapı sesinden on saniye evvel mutlaka kapı eşiğinde bulunurdum ki bir mutluluk fotoğrafının kötü kopyası gibi babamı uğurlayayım diye...ama içimden gelmedi,gelmedi bugün...Annemi kendisini hapseden mutfağında yalnız bırakırken bir yanım sızlıyor diğer yanım eline bir kitap alıp bu dünyadan uzaklaşmak için çıngar çıkartıyordu hafif çaplı.Kitabına kavuşunca mırıltısı dinen o diğer yanım uyanınca biliyorum ne var ne yok masada dağıtacaktı ve duvarlarımı çırmıklayıp içimi sarmalayan zarı kanatacaktı ufak ufak...Yaşıyoruz,yaşadığımız ana bakacağız diye çırpınıp duruyoruz,çırpınacağız,çırpınacağımlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder