Şarkılardan medet ummanın boşluğu içinde sürüklenirken dinlenilen tınıların etkisine kapılmanın insaniliği korkuturken gereksiz, aranılırken bir çekirdek kabuğu kadar ümit ve yanında dandik asidi kaçmış bir kola içilecek kadar vakit, daha da garipleşir huzursuzluğun içinde çıldırmış gibi dolanarak ya da bazen öylece çöküp yıllanmış gibi ya da üstüne basılmış ve ayak izi kalmış ama tekrar dönüştürülmeye hazır bir karton parçası gibi varlığı ve yokluğu arasındaki farkı hissettirmeyen bir nesne gibi öylece kıpırdamadan gelecek ilk rüzgarı bekleyerek ya da bir otomobil tekerleğinin daha izine alışarak, yağmuru yiyip buruş buruş olarak beklemek vardı ki, olsaydı bir çöp tankerinde en azından çok ama pis, aromalı bir kalabalıkta olmak yok ya da etlerini bir kedinin midesinde bırakmış bir balık kılçığı olarak, en azından birinin karnını doyurmuş, bir diğerinin hayaleti olarak şimdilik o kedinin ağzında son tırtıklarının da kemirilmesini umarak , biraz da doğal gazı olmayan ama kömürlü sobaya alacak kömürü de olmayan bir evde üşümeyi unutan bir ev bitkisi gibi hissederek çiçek çıkarmayı bir sonraki mevsime devrederek, ev sahibesinin mutfağından gelen kemik çorbasının doygun ve çaresiz kokusu içinde , en azından suyun eksik olmadığı bu çatıda ölmeden ama yaşamayı da bilmeyerek geçen saniyelerin kıymetini unutup, şükretmeden bir saniyesi geçmeyen karşı camdan ona bakan selvi ağacına hayran olarak soluk almak vardı veyahut kargaların içini boşaltacak ceviz taneleri aradığı bir balkonda kıdemli bir terlik olmak , hem mavi hem de dandik olmak vardı,basılırdı üstüne de etmezdi şikayet, arşınlarken genişçe balkonun kirli taşlarını karşılaşırdı yine yuvalarına naylon parçaları taşıyan ve ve onu görünce korkan karıncaların telaşında bulurdu bir parça mizahı da gururlanırdı elbet de
varken ruhu, görürken gözleri , taşırken acılı bir ümit ve sumaklı biraz sevinç ne farkederdi yaşamak ha bir gazoz kapağı ha çekmeyen bir çanak anten olarak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder