2 Kasım 2009 Pazartesi

bir dost şiiri ve yanında şekerleme

Yitirdim, ben o şevki bu şarkıda
Artık pek sıradan söz ve müzik
Herkesin diline pelezenk olmuş zaten
Artık sis kokulum diye kime derim ben
Mefkure motorunun beyaz köpükleri ardında
Saçların savur savurken,
Çoktan şarkının içinden çıkıp gitmişsin sen

Kırçıllı hırkama sarılıp,
Bir an körfeze doğru
Ve o beyaz çatılı
Dört duvar arasındakiler kadar yalnız
Söylerken o şarkıyı, sustum hatrına
Şehir beni talan ederken
Ne sen vardın ne bir hatıra
Yalnızca tiz sesli kadın haykırıyordu
Kendi boyadığım ahşap radyoda

Sonu olmayan koridorlu sinema önünde
Beklerken seni elimde bitmeyen kahvemle
Bir tramvay geldi, bir tramvay geçti
Keşke ;
Keşke gelseydin bile demeseydim
Unutucağıma o bakir besteyi
Terketseydim seni, sen beni terketmeden

Ve hediyem, yüreğimdeki şarkım
Ben fütursuz kelimelere sığmam
Hecelere böl unut beni
Ağzımın payını da ver okkalı sözlerle.
Değmezmiş ona, sen haykırdığıma say
Dinlerken seni ışıl ışıl yüzen fenerlere karşı
Hiçbir şey olmamış gibi, sen yine affet beni......

Evet arkadaşım Kerem'in kaleminden dökülenlerle başlamak istedim bugün söze ,aniden okuttu,ben de aniden beğendim bu dizeleri.Ona da söyledim yaşı 35 'e gelmiş karamsar,elinde sigara tüttürerek yazmış bir şair gibisin diye,o demek ki o ruh halindeymişim dedi...İşte bu güzel bir konu...Hergün her an başka bir yaşta olabiliyoruz,elimizde geçmişten ,gelecekten ve yaşadığımız andan o kadar malzeme var ki her kalıba sokabiliyoruz kendimizi.İsteyerek yapmıyoruz bunu,tehlike hissettiğinde renk değiştiren bukelemun gibi ,biz deyaşadıklarımızla renk değiştiriyoruz.Ya da hal değiştiriyoruz duruma göre,bazen bir buz kadar soğuk ve katı,bazense erimiş çikolata gibi sıcacık ve eriyik...Kimi zaman bulunduğumuz kabın şeklini alıyor,kimi zaman bulunduğumuz alana sığmıyoruz,taştıkça taşıyoruz,yayılmak istiyoruz,nüfuz etmek istiyoruz her bir zerreye...Bazen hayat yoruyor bizi,köşemize çekiliyoruz yaş kaç olursa 15 ya da 35...Aslen ruhumuz yönlendiriyor bizi biliyoruz,önemli olan onun canlı kalması biliyoruz,onun sevmesi,onun hissetmesi,onun kendini yok etmek istememesi,bizi evet bizi yaşatmak istemesi...Ruhun da yorulduğu zamanlar vardır işte,bu zamanlarda köşemize iter bizi.Vücudumuz emrindedir,o dinlendim yeter hazırım yeni bir acıya,yeni bir mutluluğa ,yeni bir adıma der ve yerimizden kalkar ve ilerleriz...Zordur söz geçirmek çoğu,çünkü ruh öylesine değişkendir ki, o kendini bıraktığında felç olursunuz.Beyniniz emreder ama vücudunuz yapmaz...Sürekli doyurmak zorundasınızdır onu,susuzluğunu gidermek...Ruhunuz zayıfladıkça,hayattan eksilirsiniz,tamamlamazsanız onu yok olursunuz silinmişcesine ... Doygun ruhunsa keyfine diyecek yoktur,kendisiyle sizi de yürütür semalarda...Öylesine coşar ki içiniz,yer ,zaman bütün mevhumlar kaybolur,toz olur kaybolur rüzgarda...Birgün ruh istemese de ayrılmak zorunda kalacaktır sizden,o zaman siz toprağın ruhunu alırsınız.Çiçeklerin kokusu vardır artık,kökler sarmıştır bedeninizi...Her tohumla can gelir bedeninize ve bu sahip olduğunuz yeni ruh öylesine evrensel ve sadıktır ki ,kainatın sonuna kadar sizinle olacak ve huzur verecektir,her bir hücrenize...Yok olmadınız o yüzden,olmayacaksınız,unutmayın evrende varlığını kanıtlamış hiçbirşey tam manasıyla yok olmaz,hal değiştirir ve siz aslınıza dönmüşsünüzdür...

1 yorum:

  1. Bedeni uzak gelir insana kimi zaman, ama ruhu asla , ve sende bunu içtenliğinle anlatmışsın

    YanıtlaSil